Mem U Zin Kavuşulmayan Aşkın Hikayesi
Ehmede Xani Tarafından Kaleme Alanmış Kavuşamayan Aşıkları Anlatan Bir Efsaneleşmiş Aşkı Sizlere Anlatacağız. Aslında Bu Coğrafya Bir Çok Aşka Hayat Vermiş ve Bir Çok Aşkı Ölümsüz Yapmıştır. Peki Mem U Zin de Anlatılmak İstenen Nedir. Bunu Sizlere Üç Farklı Anlatım İle Sunmak İstiyoruz.Yaşanmış Aşk Efsanelerini Sizlerle Paylaşmaya Devam Ediyoruz.Sizlerde Kendi Bölgenize Ait Yaşanmış Efsaneleşmiş Aşk Hikayelerini Yollayın Yayınlayayınlayalım
- Mem U Zin Aşkın Efsanesi
Ehmede Xani Mem U Zin Efsanesi
Yöre: Şırnak, Cizre
Mem û Zîn, Ahmed Hani’nin (Kürtçe:Ehmedê Xanî) 17. yüzyıl’da yazdığı ünlü manzum eseri. Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle yazılmıştır.
Birbirine aşık olan ancak kavuşamayan iki gencin trajik öyküsünü anlatır. Bu hikâye milattan çok önceden bu yana halk arasında söylenen ve mitolojik nitelik kazanan bir destandır. Ozan bu destandan ilham alarak o hikâyeyi kendi çağının yaşantısına göre somut bir kalıba dökmüş, çağdaş bir uslupla yazmıstır. Bu suretle hem destanı kaybolmaktan kurtarmış, hem de insanliğa ölmez bir eser armağan etmiştir.
Bu eserde Mem ve Zîn’in aşkı etrafında çağının yaşantısını, o zamanın sosyal, kültürel ve idari durumunu da güçlü bir maharetle tasvir etmiştir.
İyiliği, doğruluğu, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ve Zîn’in şahsında toplayarak; kötülüğü, dalkavukluğu, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü de Bekir karekterinde somutlaştırarak gözler önüne sermişti. [1]Rivayete göre ehmede xani, “Mem u Zin”‘i 1690 yılında yazmaya başlamış ve bitirişi 1695 yılını bulmuştur. Ayrıca kitap, 1919 yılında istanbul’da Arap harfleriyle, 1958 yılında şam’da Arap harfleriyle,1962 yılında Moskova’da Latin harfleriyle basılmıştır. Daha sonraki basım yılları ise 1968,1973 ve 1990. [2]
Mem-u Zîn’den Alıntılar
dem,şem’e dı kır jıbo xwe demsaz (bazen mumu ederdi kendine muhattap)
ey hemser u hemnışın u hemraz (ey sır ve oturma arkadaşım,baş arkadaşım)
herçendı bı sohtıne wekı mın (gerçi yanmak yönünden benim gibisin sen)
emma ne bı gotıne wekı mın (fakat konuşma yönünden benim gibi değilsin)
ger şıbhete mın te jı bı gota (eğer sen de benim gibi söyleseydin)
de mın bı xwe dıl qewi ne sohta (benim de gönlüm fazla yanmazdı)
derde mın u te jı yek bı ferqe (benimle senin derdin farklıdır)
ew ferqe jı xerbe ta bı şerqe (o fark doğudan batıya kadardır)
meşrıq tuyı,agıre te zahırsen (doğusun ateşin görünüştedir)
mexrıb ez,u batıne mın agır (batı da benim, içim ateştir)
daim dı sojıt me rışteye can (her zaman yanıyor canımızın damarı)
) te na sojıtın bı xeyre ezman (senin ise bazı vakitlerden başka yanmaz)
pehtı me lı ser,dı dıl perenge (benim başımda alevler,gönlümde köz var)
cane me dıgel perenge cenge (canım o közle savaştadır)
şewqek te lı ser seri diyare (senin başının üstünde ışık var)
sewdayeki serseri dı bare (ondan serseri bir sevda yağıyor)
ew şewq jıbo tera zımane (o ışık senin için dildir)
ev pehti jıbo mera ziyane (benim başımdaki alev ise zarar verir bana)
pehta jı dıle me dayı ser ser (benim gönlümden başıma vuran alev)
hukmje dı ketın lı baye serser (şiddetli rüzgara hükmeder)
her çendi bı şev dı minı bıdar (gerçi geceleri uyanıksın sen)
sıbhan dı nivi heta vı evar (ama sabahtan akşama da uykudasın)
evar u seher bı roj,eger şev(akşamdan şafağa,günden geceye)
ez her dı sojım wısa lı ser hev (hep yanarım ben)
Mem bı dicle’ra dı peyive (Mem Dicle’ye konuşuyor)
naçar ı jı heyşete dı çu dur (mem çaresiz insanlardan uzağa giderdi)
hemder ı dı bu dıgel şete kur (derin nehirle hemdert olurdu)
ki: ey şıhbete eşke mın rewane (ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir)
be sebr u sıkuni,aşıqane (ey aşıklar gibi sabırsı ve sukunetsi nehir)
be sebr u qerar u be sıkuni (sabırsız kararsız ve sükunetsizsin)
yan şıbhete mın tu ji cinuni? (yoksa sen de benim gibi deli misin?)
qet nıne jıbo tera qerarek (senin için hiçbir karar kılmak yok)
xalıb dı dıle teda nayarek (galiba senin de gönlünde bi yar var)
her kehze te jı çı tete bıre? (her an senin de hatrına ne gelir?)
sergeşte dı bı lı rex cizır’e? (ki böyle cizre’nin yanıbaşında coşuyorsun?)
ev şehreye ger jıbo te mehbub (eğer bu şehirse senin sevgilin)
hasıl geriyaye bo te metlub (işte elde etmişsin arzunu)
daim dı dıle tedane menzil (her zaman koynundadır bu konaklar)
deste te lı gerdane hemail (kollarını dolamışsın gerdanına)
heja jı xwede tu fıkre na ki (hala allah’tan korkmuyorsun da)
her roji hezare şıkre na ki (her gün binlerce şükretmiyorsun da)
ev çende dı ki hawar u gazi (bunca feryad figan ediyorsun)
2edı çı mıradeki dıxwazi? (artık ne murad istiyorsun?)
behude çıra dı ki tu feryad? (boş yere niye feryad ediyorsun)
aware dı çı diyare bexdad (avare avare bağdat diyarına gidiyorsun)
ger ez bı gırım we ger bı nalım (ben ağlarsam,inlersem eğer)
wer ez bı mırın we ger bı kalım (ben ölürsem sızlarsam eğer)
herçı weku ez bı kım rewaye (her ne yaparsam ben revadır)
maquli jıbo mera fenaye (benim için mantıklı yol,yok olmaktır)
carek lı dıle mı jı guzer ke (benim gönlümün içinden de geç bir kez)
serçeşmeye çeşme mın nezer ke (gözlerimin baş pınarına bak bir kez)
derde dıle mın ku be dawaye (gönlümün derdi neden dermansızdır)
çeşme tere mın çıma ceraye (ıslak gözlerimin macerası nedir)
diwaneme mın peri bı der da (divane oldum ben periyi elden kaçırdım)
ez dicle’me zenbere me ber da (dicleyim ben zenbereği bıraktım)
westani u nergızi u seqlan (dicle kıyısındaki yer isimleri)
derwaze u omeri meydan (dicle kıyısındaki yer isimleri)
van seyregehan tu le dı kı geşt (sen oralarda dolaşıyorsun)
ez mem’e jıbo mıra der u deşt (tek başıma kaldım burda bu ovalarda)
Mem u Zin mesnevisi, tahkiyevî bir metin olarak eski bir Mem-i Alan (Alanlı Mem) adlı bir halk hikâyesine dayanmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygın olan bu halk hikâyesi, 1695 yılında Ahmed-i Hânî, 1730 yılında da Bitlisli Ahmed Fâik tarafından mesnevi şeklinde kaleme alınmıştır. Ahmed-i Hânî’nin eseri 1968 ve 1975 yıllarında M.Emin Bozarslan; Ahmed Fâik’in eseri ise 1969 yılında Sırrı Dadaşbilge tarafından Lâtin harfleriyle ve günümüz Türkçesiyle beraber neşredilmiştir. Ahmed Fâik’in eserinin yazma nüshasında baştan eksik sayfa veya sayfalar vardır. Ahmed-i Hânî’nin eserinin neşrinde ise bazı beyitler atlanmıştır. Ahmed-i Hânî’nin eseri 2364, Ahmed Fâik’in eseri ise 1056 beyitten oluşmuştur. Her ikisinin vezni de “Mef’ûlü mefâ’ilün fa’ûlün” dür.
Ahmed-i Hânî’nin eseri, münâcât, na’t, sebeb-i te’lif, dibâce ithaf, kabile tasviri, gerçek aşk hakkında mülâhazalar, esas hikâye ve hâtime bölümleriyle, bir mesnevide bulunması gereken bütün özellikleri ihtiva eder. A.Fâik’in eserinin baş kısmı eksik olduğu için, asıl hikâyeden önceki kısımlar hakkında fikir yürütmek mümkün olmamıştır. Ne yazık ki Sırrı Dadaşbilge’nin elinde bulunan ve bizim de ulaşma imkânı bulamadığımız bu nüshadan başka bir nüshasıyla ilgili her hangi bir bilgimizin olmadığı Ahmed Fâik’in eserinin, sebeb-i telif kısmının ortaya çıkması, bu iki eser arasında yapılacak mukayeseye ciddi katkılarda bulunulması konusunda önemli olacaktır.
Özeti
Botan Beyi’nin Zin ve Sıti adlı iki kızı; vezirinin Tacdin, Divan katibinin de Mem adlı bir oğlu vardır. Bir nevruz töreni esnasında Tacdin, Sıti’ye, Mem de Zin’e aşık olur.Tacdin ile Sıti evlenir. Mem ile Zin’in evlenmesine Beyin kapıcısı Bekir türlü hilelerle engel olur. Mem ve Zin, birbirlerinden ayrı ve çeşitli acılarla dolu günler geçirmektedirler. Fakat iki âşık, Tacdin’in de yardımıyla zaman zaman buluşurlar. Bekir, Beyi Mem’e düşman edip Mem ile Zin’in evlenmesine engel olmak üzere, Bey’i Mem’e karşı kışkırtır. Mem ile Zin’in aşkını Mem’e itiraf ettirmek üzere bir satranç oyunu düzenlenir ve Mem, Zin’i sevdiğini Bey’e itiraf eder. Bey Mem’i hapse attırır. Zin bayılır. Dadı ve Sıti, Mem’e affedildiğini söylerler. Fakat Mem zindanda ilâhî aşkı tatmıştır ve bu aşkla ölür. Tacdin, o kızgınlıkla Bekir’i öldürür. Mem ile Zin aynı mezara konur ve Bekir’in cesedi
ayak uçlarına gömülür.
Bir vakit sonra, Mem ve Zin’in mezarlarının başından servi ve çam ağacı çıkar ve birleşeceklerken, Bekir’in mezarından çıkan ardıç ağacı aralarına girer. Zin’in evlenmelerine Beko (Bekir) ‘nun engel olması bu evliliğe engel olmak için baş vurulan hileler, satranç oyunu düzenlenmesi, Bey’in Mem’i hapse attırması; Mem’in hapiste ilâhî aşkı bulup ölmesi, arkasından Beko’nun öldürülmesi ve Zin’in de ölüp Mem ile aynı kabre konması; Tacdin’in Beko’yu öldürmesi ve Mem’in mezarının yanına gömülmesi metin halkaları ve sıralanışları Kürtçe Mem u Zin ile aynıdır. Sadece,Türkçe Mem u Zin’de âşıkların ölümünden sonra, gençleri Yahya adlı birisinin, rüyasında, Mem’i cennet ülkesinin padişahı, Beko’yu da kapıcısı olarak görmesi farklılığı vardır
Farklı Anlatımlardan Mem U Zin
Mem u Zin destanı aslında iki destandır. Destanın bir yüzünde kavuşan Tajdin ile Siti’nin, bir yüzünden de kavuşamayan ve aşktan ölen Mem ile Zin’in destanları vardır.
’Ey insanlar, hepiniz bu adamı dinleyin’ cümlesi ile başlayan destan iki meleğin hapse girmesiyle devam eder. Bu iki melekten biri Mem biri de Zin’dir. Sonra meleklerden biri Zin’i alıp, Mem’in yanına götürme teklifinde bulunur. Melekler bu isteği gerçekleştirir. Botan* Beyi’nin kızını(Zin) alıp Mem’in yanına götürürler. İkisi uykudan uyanır. Korkarlar ilk başta. Çünkü bilmek korkutur. Peki neyi biliyordular? Birbirine aşık olduklarını ve onları ancak ölüm ayırabilecekleri. Melekler Zin’i alıp geri götürüler, artık destan dünyevi hayata kaymış olur.
İkinci karşılaşmaları bir newroz gününde olur.Zin ile kız kardeşi Siti erkek kılığına girerler newroza gitmek için. Her birnin parmağında bir yüzük vardır. Newrozun kutlandığı alanda karşılaşırlar. Mem’in yanında da biraderi Tajdin vardır. Gençler, kızların güzelliğnden o kadar etkilenirler ki oracıkta bayılırlar. Ayıldıklarında parmaklarında yüzük vardır. Bunun bir hayal olduğunu düşünseler de parmaklarındaki yüzük gerçeği ifşa etmektedir zaten. her iki taraf da yemeden içmeden kesilir. Bu durumu farkeden Zin’in analığı ısrar eder ve Zin ona açılır. Analık o iki civanı bulmaya karar verir. Bulması da o kadar da zor olmaz. Öyle bir ’illete’ düşmüşler ki bütün herkes Mem ile Tajdin’i bilmektedir. Analık onları bulur, artık Zin ile Siti’nin kim olduğunu öğrenen Mem ile Tajdin onları istemeye karar verirler. Yalnız bir sorun vardır. Bir evden aynı anda iki tane gelin çıkamaz. Mem hiç düşünmeden sırasını Tajdin’e verir. Tajdin ile Siti evlenirken Mem ile zin de beklerler.
Beko Botan Beyinin yanında yanaşmadır. Beyi doldurur, Mem’in asıl niyetinin Zin’i alıp onun beyliğini ele geçirmek olduğunu iddia eder. Bu söylentiler çoğalınca Mem alınıp zindana atılır. Bu aşk artık’yasak aşk’tır.
Zin üzüntüden yataklara düşer. Bunu gören Bey Zin’i salıverir zindana. Özellikle Zin’in ’Ben öldükten sonra kimse karalar bağlamasın’ sözü Beyi yumuşatmıştır. Zin zindana gider ama Mem ölmüştür artık.
Mem’in ölümünü duyan Botan halkı yas tutar. Şehirdeki bütün insanlar matem elbiselerini giymişlerdir. Hatta ağaçlar bile Mem’in ölüme yapralarına dökmüşlerdir.Ahmed-i Xani Botan halkının siyah ve kapalı renklere düşkün olmasını o güne bağlar.
Mem’in ölmesi demek aşkın sürgün edilmesi demektir. Ve Zin’in gelip mezarın başında ağıt yakmasıyla ağlayış bir senfoni halini alır. Mem’in mezarı başında ağlayan Zini ölüm şerbetini içerek bu dünyadan göçer.
“Zin’in ölümünden sonra Mem’in mezarı açtılar. Bey dedi ki ’Memo al sana yar!’ Mem’in mezarından üç defa ses geldi ve o ses ’merhaba’ diye . Gerçeğin bu sırrını işiten herkes aşka inandı.”
Beko’yu ise Tajdin öldürür. Beko diğer dünyada da iki aşığı rahat bırakmaz. Bir kara çalı olur girer aralarına, bunun üzerine Mem ve Zin yıldız olur gökyüzüne çıkarlar Beko da bunların peşinden gökyüzüne çıkar, kavuşmalarını engeller.
****
Ahmed-i Xani aslen Hakkarilidir. Türbesi Ağrı’nın Dğobeyazıt ilçesindedir. Din adamı olmasından dolayı akın akın ziyaretçi çekiyor türbe şimdi. Ahmed-i Xani bir çok edebiyatçıya ilham kaynağı omuştur. Bediüzzaman Hazretleri eğitimi tamamlamak için Dğubeyazıt’a gittiğinde isteyerek o türbede kalmıştır. Ve Risale-i Nur eserinde Ahmed-i Xani’ye olan saygısını ifade eder. Kitap, sanırım ilk kez 1906 da Türkçe’ye çevrilmiş en önemli ve kapsamlı çeviri ise 1968 ’de M. Emin Bozarslan tarafından yapılmıştır.
****
Mem ve Zin’in mezarı Cizre’dedir. Zaten Botan bölgesi Cizre’yi içine alan o bölgenin ismidir. Yukardaki fotoğraf da onların mezarına ait bir fotoğraftır. Eğer olur da bir gün birleri okumaya çıkarsa o destanı özellikle Mem’in Dicle Nehri ile Zin’in de mum ile dertleşmesi kısmına ayrı bir önem versinler. Destanın içindeki bir beyitle yazıyı bitiriyorum.
Gönülden yükseldi kara bir duman
Başındaki dimağı da kararttı.
Mem-u Zine Dair Farkli Bir Anlatim
Kim bilebilirdi ki, aynı isimde üç kişi olduğu ve bu üç kişilerin aşkları yüz yıllarca dillerde destan olacağını. Hiç kimse bunu bilemezdi, Mir Sévdin de buna hiç ihtimal vermiyordu. Mezopotamya topraklarında hep yaşanan ve gözle görülür bir şekilde gerçektir, ancak neredeyse bütün Mezopotamya halkı bu gerçeği görmezlikten geliyorlardı, halende görmezlikten geliyorlar. Her ne kadar erkek çocukları bir başka birine aşık olduğunu düşünseler de, kız çocuklarının ne birine nede birinin kızlarına aşık olduğunu veya olacağını da asla düşünmüyorlar. Aslında bir gerçeği görmezlikten geliyorlar. Erkek çocuklarının aşık olduğu kişi bir kız olduğunu ve bu kız da kendileri düşündükleri bir ebeveynlerin çocuğu olduğu nasıl da düşünemiyorlar.
Adıyaman (Müğrüb) şehri geleceğin tek veliahttı olan Mem günün birinde hiç tanımadığı bir toprakta aşık olacağı kız yüzünden öleceğini asla bilmiyordu. Beyliğin tek evladı olan Mem daha yeni ergenlik çağına girdiğinde, onun yerine bir başkaları düşünüyordu. Mem daha dünyaya gelmeden önce de onun yerine bir başkası düşünüyordu. Hayatı boyunca bir başkası onun yerine kararlar verecek ve kendisi istediği değil de, başkaları istedikleri yere gidecek, kendisi istediği yerde oturmayacak, bir başkası istediği yerde oturacak. MEM en doğal hakkı olan gönlünü de kendisi istediği kişi değil, bir başkası istedikleri kişileri sevecek ve evlenecek. Aksi takdirde sevdiğine kavuşmadan ölecek.
Nevroz; baharın başlangıcı, kanların hızlı dolaştığı ve gönüllerin coştuğu 21 Mart da Mezopotamya da hep bayram olarak kutlanmış. MEM Ü ZİN destanında Éhmedé Xané hep sevgiyle söz etmiştir. Günümüz Mezopotamya da bu bahar şenliğine siyasi duygular karışmış renklerin yasak olduğu bir ortamda kutlamaktadır. Böyle bir bayramda Mezopotamya da fanilerin coştuğu gibi, cinler de coşmuş olsa gerek. Hasankeyf’ın kuytu kayalıkların mağaralarında toplanıp Fanileri düşünmeye başladıklarında. Kendi çevrelerinde en güzel kız ve en yakışıklı erkeğin kim olduğunu bir birine sorduklar, her kes kendi düşüncesini söyleyip, sihir gücünü kullanarak sihirli ayna da güzel olarak düşündükleri kişileri bir birine gösterdiklerinde sonuç olarak MEM Ü ZİN gecenin en güzeli seçileceğini bir çok cinde bilmiyordu. Ancak MEM Ü ZİN gösterdiklerinde hiç birinin şüphesi kalmadı. Ancak cinlerin şahı sadece cinlere bir soru sordu ve ardında emir verdi. Müğrüb şehrinde MEM ve Cizre kentinde ZİN bir birini tanıyorlar mı. Şüphesiz toplantıda bulunan bütün cinler “Hayır” dediklerinde, Şah emir verdi. “Bu gece onları bir araya getirin” diye emir verdiğinde. Hemen cinler harekete geçtiler.
Adıyaman şehrin üstünde ince bir duman tütüyordu. Mem ü Zin yaşadıkları vuslat bir gecenin ardında, artık yaşadıkları yaşantı onlara ait değildi. Kendi benlikleri onlardan alınmış, bir başkası tarafından kontrol ediliyorlardı. Kendi istedikleri gibi değil, başkaların istedikleri gibi de yaşayamazlardı da. Bir birini görmeden sudan çıkmış balık gibi, hayalları yaşamlarının bir parçası oldular. Ancak her ikisi de evrenin neresinde olduklarını bilmiyorlardı. Sadece sevdiklerin bulundukların şehrin adını biliyorlardı.
Bütün müğrüb şehrin halkı MEM’e yalvarmasına rağmen, babasının kendisi için, görevlendirdikleri korumaların yanı sıra kendi atına binerek kale’nin etrafında yüksek duvarın üstünden atlayarak dışarıya çıktı. Mem ardında bir çok insanı yüz üstü bıraktığını iyi biliyordu. Hiç kimse onun bir meçhule gitmesini istemiyorlardı. Bu nedenle babasıyla dargındı, sadece annesiyle vedalaşarak duvarlardan atlayıp sadece adını bildiği ama hangi tarafta olduğunu bilmediği Cizre’yi bulmak için çıkıp gitti.
Éhmedé Xané’nin hayal ettiği ve sadece gecenin karanlığında birkaç saat yanında kaldıktan sonra kendisine yüzüğünü hediye ettiği kızın peşinden gitti. Sadece adının Sité ye Zin olduğunu biliyordu. Cizre şehrinde aynı ailenin içinde Sité isminde üç tane vardı. Bütün karışıklığa neden olanda bu isim benzerliği olunca. Ceza da kaçınılmaz oluyordu bu cudi dağın yamacında ki şehirde.
SEVDA SONUNDA ÖLÜMLE SON BULDU MEM ‘İM ÖLDÜĞÜNÜ DUYAN ZİNE KENDİNİ DİCLENİN SULARINA BIRAKARAK ÖLÜMÜ SECMİŞ
VE ONLARIN KAVUSMASINA ENGEL OLAN BEKO’YU ÖLDÜRDÜLER FAKAT HALA CEVREMİZDE BEKOLAR YOKMU SİZCE ?
Mem-u zine nin türbeleri hala cizrede yanyana gömülü ayak diplerinde ise onların ölümüne sebeb olan beko yatmaktadır.Su ana akadar mezarların arasında dikenli çalılar cıkmakta ve mezarda bile kavusamadıklarına inannılıyor